2015 Nobel Kimya Ödülü’nü Prof. Dr. Aziz Sancar, Tomas Lindahl ve Paul Modrich aldı. Sancar, Lindahl ve Modrich hasar görmüş DNA’ların hücreler tarafından onarılması ilişkin haritalama çalışmalarıyla İsveç Kraliyet Bilim Akademisi tarafından ödüle layık görüldü. Sancar ve meslektaşları, Nobel Ödülü’nü Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık’ta alacak.

Nobel Kimya Ödülü’ne layık görülen Prof. Dr. Aziz Sancar ülkemize büyük bir gurur yaşattı. Türkiye’nin bilim adamı olarak yetişmesinde payını hatırlatarak,  bilim alanında başarabileceklerimizi dünyaya kanıtladı. Prof. Dr. Aziz Sancar’ın aldığı ödülün genç bilim adamlarına ilham kaynağı olmasını diliyor, aldığı bu ödülden ve bilime olan katkılarından ötürü en içten şekilde tebrik eder, aldığı bu ödülün genç bilim insanlarına da ilham kaynağı olmasını dileriz.

Sancar’ın başarısını Türkiye’de aldığı eğitime borçlu olduğunu ifade etmesi zeki, gayretli, çalışkan olan her yurttaşın en yüksek mevkilere kadar çıkabilmesinin mümkün olduğunu göstermesi bakımından hayati öneme sahiptir ve bizatihi Cumhuriyet’in bir zaferidir. Son iki yüz yılı bozgunlar, yılgınlıklar ve felaketlerle dolu geçmiş olan Türk milletinin kendi küllerinden yeniden doğuşunun, Cumhuriyeti mucizesinin işaretlerinden biridir, hatta en önemlisidir.

Sancar’ın “Savur’dayken çok güzel bir ilkokulumuz vardı. Çok iyi, çok fedakâr öğretmenlerimiz vardı. Bizi çok iyi yetiştirdiler. Liseyi Mardin’de okudum. Mardin’de de aynı şekilde çok iyi öğretmenlerimiz vardı. Tıbbiye’ye gittiğimde ise İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi, Avrupa’nın en iyi üniversitelerinden biriydi. Bu bakımdan Türkiye’de gerçekten çok iyi bir eğitim gördüm. Bu eğitim beni Amerika’ya hazırladı. Türkiye beni hazırladığı için burada bilimsel anlamda güçlük çekmedim.” ifadesi adeta bir Cumhuriyet mucizesidir.

“Bu Başarıya Beni Türkiye’deki Eğitimim Hazırladı”

Başarısıyla adeta Atatürk’ün “Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” sözlerini cisimleştiren ve gençlere bu istikamette tavsiyelerde bulunan kıymetli bilim adamı ödülü ülkemizin gençlerine adamıştır:  “Bu ödülü ülkemin gençlerine adıyorum. Hikâyem, inanıp da başarılamayacak hiçbir şeyin olmadığıdır. Hem kendim hem de ülkem için sevindim. Beni bu noktaya getiren ülkemde aldığım eğitimdir.”

Sancar sözlerinin devamında genç beyinlere hiç yılmamaları ve beyin göçüne itiraz sadedinde tavsiyelerde bulundu:

“Dış ülkelere gitsinler, oraları görsünler, çalışsınlar fakat benim yaptığımı yapmasınlar. Türkiye’ye dönsünler. Ben dönemezdim. Askerliği yaptıktan sonra Dicle Üniversitesi’nde bir hekimle görüştüm, oradaki imkânlara baktım, sadece Dicle Üniversitesi’nde değil Hacettepe’de bile, o dönem istediğim araştırmaları yapamazdım. O nedenle dönmedim. Ama şimdi Türkiye çok değişti. Tavsiyem, evet buraya gelin, burayı görün ama sonra Türkiye’ye dönün.”

Sancar,  bazı sorulardan ve kökenine dair eşelemelerden rahatsızlık duyduğunu dile getirdi. Sancar’ın aktardığına göre, benzer bir nezaketsizliği, kısa bir mülakat verdiği İngiliz yayın kuruluşu BBC de gösterdi: “Sordukları ilk soru ‘Arap mısınız, kısmen mi Türk’sünüz’ oldu. ‘Arapça ve Kürtçe konuşmuyorum, ben Türk’üm’ dedim. Güneydoğulu olunca bundan kaçamıyorsunuz ama kendimi öyle biliyorum, BBC’ye de söyledim size de öyle söylüyorum”. Ayrıca Sancar, “BBC’nin bana sorduğu ilk soru, ‘Siz Arap mısınız?’ oldu. Ben Türküm, o kadar. Mardin’de doğmuşsam, Cizre’de de doğmuşsam, Kars’ta da doğmuşsam ben Türküm” dedi.

Immanuel Kant'ın tasnifinden itibaren Batı dünyasında hızla artan bir ehemmiyet kazanan ve iki savaş arası dönem dünyasında fizikî antropoloji çalışmalarıyla bilimsellik zırhına bürünen hiyerarşik ırk tezleri günümüzde önemini yitirmiş durumdadır. Buna rağmen BBC muhabirinin tavrı belki ontolojik olarak ötekileştirmeye oldukça müsait Batı bilinç altının depreşmesine belki de kendileri için felaketlere yol açtığından uzak durdukları ırk ve/veya din temelli ayrışmayı Batı dışı için gündemde tutarak fuzuli bir tartışmaya mahkum etme gayretine hamledilebilir. Ancak soy sop sualleşmenin düne kadar ayıplandığı bir kültürde benzer tavrın karşılık bulması esefe ve kaygı vericidir.  Bu tartışmaların Sancar’ın başarı hikayesinin önüne geçmesi ve yine de insanlık hayrına kullanılacağı açık olan bir başarının, kısır bir köken sorgusuna kurban gitmesi bizzat Sancar’a haksızlık ve nezaketsizlik anlamına gelir. Dolaylı da olsa sırası geldiği için yazılsa da bu tür bir tartışmayı tazelemenin gereği yoktur. Fakat Sancar’ın yüreklerimize su serpen beyanının hatırlattığı iki temel husus vardır: 1-Antropolojik anlamda ırk ile modern çağların ürünü olan milletleşme süreci arasında mütekabiliyet aranmaz. 2- Türklük tarihî ve kültürel temellere dayanan bir kimlik ve aidiyet olduğu kadar anayasal eşitlik statüsünün adıdır. Kısaca, Cumhuriyet’in kurucu felsefesi ve uluslara/milletlere dayalı dünya düzenin temel prensibiyle uyumludur. Siyasî Türkçülüğün kapsayıcı, katılmak isteyenlere kapılarını açık tutan, kültür ağırlıklı bir duruşuna çağrıdır. Zira Sancar’ın kurduğu Türk Evi'nde 23 Nisan, 30 Ağustos gibi milli bayramların yanı sıra, her dini bayramları kutlaması açık bir işarettir. Sancar’ın ödülü paylaştığı meslektaşı Paul Modrich, çok farklı dillerin konuşulduğu, birçok renkli kültür ve geleneğin sürdürüldüğü bir göçmenler halitasının kaynaştığı eritme potasına aittir ancak kimsenin aklına Modrich’in ilk Avrupa muhacirlerden hangilerle mi (Anglosakson, Hollanda, Danimarka vs. ) ya da yerli halklarla mı nesep bağı olduğu akla gelmemektedir. Çünkü 19. yüzyıl boyunca hakim olan Amerikan rüyası, çok çalışma ile başarı, refah ve şöhretin yakalanabileceği fikri fırsat eşitliğinin işareti olarak görülmüştür. Amerikan rüyası, gerçekleştiren herkes milli gurur vesilesi ilan edilmiş, yüceltilmiş, bu sayede yeni nesillerin Amerikan milli kimliğine aidiyeti perçinlemiştir. Amerikan rüyasının gerçekleştiğini gösteren her başarı, kurucu ataların çektiği sıkıntıların ve inançları doğrultusunda sebat ederek kazandıkları başarılar zincirine eklenmiş, ders kitaplarındaki edebi eserler gibi kültürel araçlar ve Şükran Günü Bayramı gibi sosyal faaliyetlerle pekiştirilmesi ve bu sayede bir Amerikalı kimliğinin yerleştirilmesi kolaylaştırmıştır. Benzer başarı hikayelerine  ve Aziz Sancar,  Türk kimliğinin kucaklayıcı olduğu kadar cazip ve davetkar karakterinin vurgulanması ve tıpkı Amerikan rüyası gibi sosyal, ekonomik, kültürel alt grupların dikey hareketliliği için her türlü siyasi ve sosyal imkânın mevcudiyetin müsait olduğunu gösteren Cumhuriyet mucizesi anlatıları bakımından ihtiyaç vardır. Bu vesileyle Aziz Sancar’ı bir kez daha tebrik eder, başarılarının devamını dileriz.

 

Türk Ocakları

İstanbul Şubesi

 

 

Prof. Dr. Aziz Sancar Kimdir?

 

Prof. Dr. Aziz Sancar, 1946 yılında okuma yazma bilmeyen ancak eğitime önem veren bir ailenin oğlu olarak Mardin’de dünyaya geldi. İlk ve orta öğrenimini Mardin’de tamamlayan Prof. Dr. Sancar, İÜ İstanbul Tıp Fakültesi mezunu. 1963 yılında girdiği İÜ İstanbul Tıp Fakültesi’ni 1971 yılında bitiren Prof. Dr. Sancar, daha sonra eğitim için ABD’ye gitti. Doktorasını moleküler biyoloji dalında DNA onarımı üzerine Dallas’ta Teksas Üniversitesi’nde yaptı. Yale Üniversitesi’nde DNA onarımı konusunda doçentlik tezini tamamladı.

 

1982 yılında UNC Chapel Hill’de biyokimya ve biyofizik alanlarında çalışan Prof. Dr. Sancar, burada DNA onarımı, hücre dizilimi, kanser tedavisi ve biyolojik saat üzerinde çalıştı. Prof. Dr. Sancar, daha önce “DNA tamiri” ve “hücre döngüsü kontrol noktası” gibi konularda yaptığı çalışmalarla da adını duyurmuştu.  Prof. Dr. Sancar, Amerikan Ulusal Bilimler Akademisi’ne kabul edilen üç Türk’ten biri olmuştu.

 

1997 yılından bugüne Amerika Birleşik Devletleri North Carolina-Chapel Hill’de North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapan Prof. Dr. Sancar, yaptığı 300’e yakın bilimsel makale ve bu makalelere yapılan 12 binden fazla atıfla, akademik alanda eşine az rastlanır bir başarıya imza attı.

Prof. Dr. Aziz Sancar, 1969 yılında MD, Summa Cum Laude, 1984 yılında NSF Presidential Young Investigator Award (NSF Başkanlık Genç Araştırıcı Ödülü), 1995 yılında NIH MERIT Award (NIH Merit Ödülü), 2004 yılında American Academy of Arts and Sciences (Amerikan Akademisi Bilim ve Sanat), 2005 yılında National Academy of Sciences, USA (Ulusal Bilimler Akademisi, ABD), 2006 yılında Turkish Academy of Sciences (Türk Bilimler Akademisi), 2007 yılında Turkish Koç Award (Türk Koç Ödülü), 2009 yılında University of Texas at Dallas Distinguished Alumni Award (Texas Üniversitesi Dallas Seçkin Mezunlar Ödülü) ve 2014 yılında ise Distinguished Visiting Professor – Academia Sinica ödüllerine layık görüldü.

 

Prof. Dr. Sancar ve ekibi, memelilerin DNA eksizyon (kesme) onarımı, memelilerin DNA hasar noktaları ve memelilerin sirkadiyan (24 saatlik) saati olmak üzere üç konu üzerinde çalışmaya devam ediyor. Bu üç sistem de farklı mekanizmalarla homeostazi (dengeleşim) ve çevreye adaptasyon sağlayarak canlıların dış ve iç sinyallerine  cevap almada aracılık etse de, organizma düzeyinde, birleşmiş (bağlaşık) sistemdedirler.