ŞUBE BAŞKANIMIZ Dr. CEZMİ BAYRAM’IN TÜRKİYE GAZETESİ YAZARI RAHİM ER’İN YAZISI HAKKINDAKİ AÇIKLAMASI

Sayın Rahim Er,

18 Eylül tarihli yazınızı, tessürle okudum. Üzüntümün birinci  sebebi, Türkiye’de öteden beri her türlü kışkırtıcı tavırdan uzak kalmayı, belli değerleri benimseyen kişi ve zümrelere hakaret  ve iftira etmemeyi “bir insanın davranışlarının yüzde  doksan dokuzu küfre, biri ise imâna taalluk etse, bire göre hareket etmeyi”   temel bir ilke kabul ederek uzun yıllardır yayın yapan ve geçmişinde Seyit Ahmet Arvasi ve Ahmet Kabaklı  gibi mümtaz şahsiyetlerin fikrî istikâmetinde etkili oldukları ve bütünleştirici bir milliyetçilik anlayışının nâşiri bir Gazete’de yayınlanmasıdır. İkinci sebeb ise, Hüseyin Hilmi Hoca’nın yanında, yukarıda zikredilen şahıslardan da feyz aldığını zannettiğim bir kalemden, böylesine tarihi gerçeklere aykırı bir yazının çıkmasıdır.

Gerçekten, Ziya Gökalp’in ifadesi  ile “milliyetçilik bizim imparatorluğumuzun parçalanmasına sebeb olan bir mikroptur”. Ama bu milliyetçilikler; Yunan, Sırp, Bulgar milliyetçilikleridir. 19. yy da bu milliyetçilikler, dış desteklerle İmparatorluğumuzun başını ağrıtmış ve neticede Balkanlardan atılmamızı sağlamıştır. Türk milliyetçiliği ise, çöken imparatorluğu korumak ve  diriltmek için, bu zehirin, bir panzehir olarak değerlendirilmesi mümkün müdür, sorusuyla  ve Balkan Faciasını müteakip ortaya çıkmıştır. Buna rağmen, o dönem milliyetçileri tarih, kültür medeniyet bakımından Türklük araştırmalarına önem verseler de siyaseten hem Osmanlıcı, hem de İslâmcıdırlar. Öte yandan, hiçbir zaman ırkçılık yapılmamıştır. Yazınızda zikrettiğiniz  için yine Gölkap’ten misal verirsek, “saf ırk atlarda ve köpeklerde olur”, “soy meselesini  öne çıkarırsak Türklüğe hizmet eden bir kimseyi Türklük dairesi dışına çıkarırız”. Türk milleti deyince de anlaşılan “dili dilime, dini dinime benzeyendir” ifadesinde olduğu gibi Türkçe konuşan ve Müslüman olan Türk milletidir.

Türk tarih, kültür ve medeniyet araştırmalarının ise, ırkçılıkla ilgisinin olmadığını herhalde takdir edersiniz.  İmparatorluğun son döneminde bir yeni diriliş hamlesine zemin olmak bakımından, Sultan 2. Abdülhâmid Han devrinde başlamıştır. Bizzat Sultan’ın kendisi   de Söğüt şenliklerini ihyâ ve Ertuğurul Gâzi ve Osman Gâzi ile arkadaşlarının türbelerini , Şeyh Edebalı Türbesi ile dibindeki Orhan Gâzi Camiini tamir ve inşa ettirmek suretiyle, millî hassasiyetin uyanmasına öncülük etmiştir. Hilâfeti en etkili şekilde kullanan ve İslâmcılık siyâseti  tâkip eden, Ulu Hakan bu tavriyle aşiretçilik mi yapmaktadır?

İslâmı cemiyet hayatının dışına atmak şeklinde uygulanan lâiklik anlayışı ve onun neticesi 1930 ların milliyetçilik anlayışı ile Devlet-Aliyeyi  mümkün olan en geniş sınırları ile muhafaza etmek gayretinin ifadesi  olan milliyetçiliği karıştırmak, kötü niyetten kaynaklanmıyorsa, en hafif tabirle dikkatsizliktir. Ancak bu konuda, cemiyete rehberlik yapanların, elbette gazetecilerin dikkatsizlik  yapmak lüksü de yoktur.

Baştan itibaren Türk kavramı bir etnik gurup adı değil, vatan coğrafyasındaki bütün Müslümanları  ifade için kullanılmıştır. Sadece Müslüman demek yetmez mi? Her halde başka coğrafyalardaki müslümanlardan ayırmak ihtiyacını kabul edersiniz. Bu bütünleştirici kavramı, ayrıştıran 1960 lardan sonra marksistlerdir. Önce Türk milleti yerine “halklar” kelimesi yerleştirildi. Ardından “halklara özgürlük” dendi. Netice de Kürtçülüğe zemin olmak bakımından Türk bir etnisite adı haline getirildi. Yazık ki, Marksistlerin Türk Devletini tahrip için yaptıkları cbu kasıtlı propaganda  bir çok islâmcı tarafından da kabul gördü ve şuursuzla tekrar edildi.

Türk  ve milliyetçilik hakkında bu gibi hatalı ifadeler ve dikkatsizlikler artık sadece Kürtçülerin haklılıklarına zemin hazırlar. Esasen, meselenin çözümü, hâlâ Türklüğü bu kapsayıcı muhtevasıyla anlayıp ifadeye ve tahkim etmeye bağlıdır.

Abdullah Cevdet ithal  damızlıkla milletimizi yeni bir kalıba sokmak istemiştir. Ancak, kendisi hiçbir zaman milliyetçi hareketler içinde yer almamış veya öyle muamele görmemiştir.

  Bütün bu hususları okuyucuyu doğru bilgilendirmek ve suçlanan fikrin Ocağının bugünkü mesullerinden biri olmam hasebiyle ve bir hakkı teslim etme düşüncesiyle ifade ediyorum.

Saygılarımla…

18 Eylül 2012

                                                                                           Dr. Cezmi Bayram

                                                                           Türk Ocakları İstanbul Şube Başkanı