Türk Ocağı, bu sene 100. yaşına girdi. Türk Ocaklarının yayınladığı Türk Yurdu dergisi de 640 sayfalık bir mükemmel münderecatla çıktı. Türkiyemizde, yüz yıl öncesine dayanan kaç kültür ocağımız var? Ve kaç dergimiz, Türk Yurdu güzelliğiyle çıkıyor?
Galiba, daha önce yine yazmıştım Benim fikriyatımın teşekkülünde Türk Ocaklarının ve Türk Yurdu dergisinin çok önemli bir yeri var. 1955 yıllında yüksek tahsil için Ankara’ya hareket etmeden önce, babam bana demişti ki:
-”Fakülteye kaydını yaptırdıktan sonra, Serdengeçti’ye gideceksin. Seni Türk Ocağına götürmesini isteyeceksin. Yeni arkadaşlarını Türk Ocağına gelenler arasından seçeceksin. Ocaktaki bütün konferanslara katılacaksın. Ben seni Ankara’ya adam olman için gönderiyorum. Sakın oradan buraya cüdam olarak dönme!”
Babam, çok otoriter bir adamdı. Evimizde bir orgeneral gibiydi. Ben de onun karşısında bir onbaşı derecesindeydim. Kendisi de gençliğinde Türk Yurdu dergileri alıp okumuş, onları muntazam ciltler halinde muhafaza etmişti. Eski harflerle çıkan o 3-4 ciltlik Türk Yurdu dergilerini, babamın vefatından sonra Türk ocaklarının bugünkü genel başkanı Sayın Nuri Gürgür’e vermiştim.
1950 seçimlerinde Demokrat Partiden Sivas Milletvekili seçilen Rıfat Öçten, bir gün bana “Sen de baban gibi Turancı mısın?” diye sormuştu. Babam DP’nin kazanmasını istiyordu. Ortalıkta “İnönücü-Bayarcı” sıfatları çokça geçiyordu. Ben de sanmıştım ki, Turan, DP’nin ileri gelen adamlarından biridir. Rıfat Öçten’e; “Evet” demiştim. “Aferin! Aferin! Demek Turan ordusu bir nefer daha kazandı” diyerek gülümsemişti. Eve gelip babama;
-Baba bu Turan Bey kim? diye sormuştum. Sonra Rıfat Öçten’den dinlediklerimi anlatmıştım.
-O, senin bildiğin Turan Beylerden biri değil. Turan yeryüzündeki bütün Türklerin bir bayrak altında toplanmasını istemek idealidir, demişti.
Ortaokulun son sınıfında idim. Birdenbire, bu düşünce bana çok cazip gelmişti. Sonra, babamın okuduğu dergilerden biri olan ORKUN beni kanatlandırmıştı. Sanıyordum ki Türkiye dışındaki Türklerle birleşip yüz milyonluk bir devlet haline gelmek, iki yarım bakraç içindeki suyu, bir bakraç içinde toplamak kadar kolay bir iştir. Ama Rusya gibi bazı milletler bu birleşmeye engel olmaktadırlar. Cahil bir çocuktum:
-Türk’ün ve İslâmın dışındaki bütün kavimlere ölüm! diye bağırıp çağırıyordum. 1950 yılından 1955 yılına kadar ezberimde bu cümle vardı.
1955 yılında, Ankara’da Türk Ocağı binasına beni Serdengeçti Osman Yüksel götürdü. Benim 1955-1960 yıllarım Ankara Türk Ocağında geçti. Orada önce dinlemesini öğrendim sonra okumayı, konuşmayı ve yazmayı... Şimdi, o eski yıllarda, ikide-bir haykırdığım: “Türk’ün ve İslâmın dışındaki bütün kavimlere ölüm!” sözlerimi utanarak hatırlıyorum. Bugün, yayımlanmış yirmi kitabım var. Bunların baskı sayısı çoktan bir milyonu aştı. Yeni Türk Cumhuriyetleri üzerine 101 TV programı hazırladım ve sundum. Türk Ocağı camiasından çok değerli arkadaşlarım, dostlarım, hocalarım oldu. İnanıyorum ki, ben de Türk Ocaklarında yetişmeseydim iki kitap üstünde bile adım olmazdı.
Annelere babalara sesleniyorum! Çocuklarınıza Türk Ocaklarını siz de çok sevdirin.