Yeni kızıl elmamız: Medeniyet fikri – Yusuf Kaplan – 21 Kasım 2011 Pazartesi / Yenişafak
İstanbul Türk Ocakları, ocağın 100. yıldönümü dolayısıyla Ali Emîrî Kültür Merkezi’nde “Ziya Gökalp’ten Erol Güngör’e Milliyetçilik, Kültür, Medeniyet” başlıklı bir sempozyum düzenledi pazar günü.
Sempozyum iki oturum hâlinde düzenlendi. Başkanlığını Ali Akyıldız’ın yaptığı ilk oturumda Süleyman Seyfi Öğün, İsmail Yakıt, İsmail Taş, Yıldız Akdoğan birer tebliğ sundular. Başkanlığını Musa Taşdelen’in yaptığı ikinci oturumda ise Tahsin Görgün, Mehmet Bayraktar, Uğur Dolgun’un yanısıra bendeniz birer konuşma yaptık.
* * *
Sempozyumun açı/lı/ş konuşmasını TBMM Başkanımız Cemil Çiçek yaptı. Açıkçası salondaki herkesin göğsünü kabartan, “beklenmeyen” nefis bir konuşma oldu Cemil Bey’in konuşması. “Beklenmeyen” diyorum; zira bu tür “resmî açı/lı/ş konuşmaları” gelenlikle rutin konuşmalar olarak kalır. Fakat Cemil Bey, Ziya Gökalp’ten Erol Güngör’e kurucu figürlerin kurucu fikirlerinin önemine dikkat çekti ve “Türkiye’nin çaplı adamların ufuk ve çığır açan fikirlerinin kanatları altında sıçrama yapabileceği” gerçeğinin altını çizdi.
Sayın Çiçek, sempozyumun üst başlığında ifade edilen “Büyük Türkiye hedefinin hepimizin ortak hedefi olduğunu, bu hedefi gerçekleştirebilmek için insanlık çapında düşünen, insanlığın sorunlarıyla hemhal olan bizi sarsacak, bize zihinsel türbülans yaşatacak yerli, öncü, önaçıcı düşünürler yetiştirmemiz gerektiğini” vurguladı.
Gerekçe olarak da, “hâlâ ülkemizde de, dünyada da anaakım yaratan biz değiliz; Batılılar” dedi ve bu fikrini şöyle açıkladı: “Kullandığımız kavramlar bize ait değil. Bize ait bir ‘dilimiz’, entelektüel dünyamız yok: Hâlâ Batılıların kavramlarıyla konuşuyoruz. Batılılar hâlâ zihinlerimizin efendisi. Bu duruma artık son vermek zorundayız. Artık taklitten tahkike, tüketen kültürden üreten kültüre geçmek, dünyaya esaslı şeyler söyleyecek bir sürece girmek, bunun için de insanlığa köklü bir medeniyet fikri sunabilecek bir ikinci yenilenme dönemini başlatmak zorundayız.”
Doğrusunu söylemek gerekirse, Cemil Bey, hepimizi şaşırttı ve burada anabaşlıklar hâlinde özetlediğim 20 dakikayı aşkın, entelektüel derinliği olan, geleceğin dünyasının bizim kimlik ve medeniyet kodlarımızla inşa edileceği medeniyet fikri çerçevesinde kurulabileceğine dikkat çekmesi salondaki herkesi sevindirdi, gönendirdi.
Genelde bu tür sempozyumlardaki protokol konuşmalarını yazmam; hatta çoğu zaman hiç zikretmem bile. Ama Cemil Bey’in sempozyumu ciddiye alıp, iyi hazırlanmış, nefis bir konuşma yapması herkesi umutlandırdı.
* * *
Bence Türkiye’nin en imajinatif sosyal ve kültürel teorisyeni Süleyman Seyfi Öğün, sempozyumun en nefis konuşmalarından birini yaptı. Süleyman Bey, “etno-mania” olarak adlandırdığı soy-sop ve kan ırkçılığının, biyolojizmin tehlikelerine, bu tür bir ırkçılığın anavatanı olan Avrupa’nın aslâ “medeniyet” olarak adlandırılamayacağına dikkat çekerek, “Türk” kavramının derinliklerine doğru derin ve nefes kesici bir yolculuk yaptırdı salondaki herkese.
“Türk” kavramının hiç olmadığı kadar fakirleştirildiğine ve kötürümleştirildiğine dikkat çeken Öğün, “Türk” kavramının kucaklayıcı, insanlığın en derin insanî özelliklerini tarihsel ve kültürel olarak gerçekleştiren, ete kemiğe büründüren benzersiz bir kavram olduğunu vurguladı. İnsanın insanlığını ve kendini bulabileceği bu kavramın nasıl oluştuğuna, kaynağının ne olduğuna ancak örtük şekilde dikkat değinebildi, sürenin azlığından ötürü sanırım.
* * *
Türkiye’nin en parlak genç düşünürlerinden Tahsin Görgün ise hayatın siyaset etrafında teşekkül ettirildiği bir dünyanın siyaseti metafizikleştirerek putlaştırdığına, bunun da zorunlu olarak köklü metafizik sorunlar yaşanmasına yol açtığına dikkat çeken nefis bir konuşma yaptı. Tahsin Görgün’ün düşünce tarihinin kurucu figürlerine yaptığı atıflarla zenginleştirdiği metni yayımlandığında daha iyi anlaşılabilecek ve üzerinde düşünülecek kışkırtıcı bir metindi.
(Bu arada -yeri gelmişken- Tahsin Görgün’ün bütün kitaplarını Külliyat Yayınları tarafından önümüzdeki ay yayımlayacağımızı hatırlatmış olayım).
* * *
Yazıyı, ocak başkanı Cezmi Bayram’ın yaptığı konuşmada dikkat çektiği önemli bir noktayı hatırlatarak noktalayayım. Cezmi Bey, dünyanın yeni bir kaos ve arayış sürecine girdiğini, bu süreçte, bizim dünyaya söyleyeceğimiz çok esaslı şeyler olduğunu vurgulayarak, sempozyumun düzenleniş gerekçesi ve özeti olarak nitelendirilebilecek cümleyi şöyle kurdu: “Yeni kızıl elmamız, dünyaya adalete, sevgiye, barışa, kardeşliğe dayalı yeni bir medeniyet tasavvuru sunmak olmalıdır. Bunun için çaplı, küresel düşünen, insanlığın sorunlarına cevap arayan öncü düşünürlere ihtiyacımız var.”
|