İstanbul Türk Ocağı olarak düzenlediğimiz 100. yıl sohbetlerinde bu hafta, Yard. Doç Dr. İsmail Türkoğlu ile, “Bağımsızlığın 20. Yılında Türk Dünyası” konusu ele alındı.
Gençlerin bu tür faaliyetlere katılımını sevinçle karşıladığını belirterek sözlerine başlayan Türkoğlu, şunları söyledi: “ 1992’den beri imkanım elverdikçe Türk dünyasını gezmeye çalışıyorum. O yüzden, anlatacaklarım, bilfiil kendi yaşadıklarım, gördüklerim. Bu coğrafyayı, bir kişinin hayatı boyunca öğrenmesi mümkün değil. Yunanistan’dan başlayan çizgiden, Çin’e, Doğu Türkistan’a kadar olan bölgede asırlardır yaşayan Türkler var. Türk dünyası kavramını ilk kullanan Yusuf Akçura. Yabancılar, Türkistan kavramını kullanmamak için özel çaba harcıyorlar. Türklerin yaşadıkları bölgeler için Türkistan tabiri, eski kaynaklarda, Osmanlı kaynaklarında da kullanılmıştır. Peki Türk dünyasının problemleri neler? Romanya’da iki Türk grubu var; hem Anadolu Türkleri, hem de Kırım Türkleri. Bunların sayısı çok değil. Ancak kendi aralarında çok da anlaşamıyorlar. Yukarı Moldovya’ya geliyoruz; Gagauzlar. Bunlar da kendi içlerinde sorunlar yaşıyorlar. Orada TİKA’nın ofisi var. Süleyman Demirel, onlara döneminde büyük faydalar sağladı. Demirel’in büstünü diktiler yakın zamanda. Sonra Kırım’a geliyoruz. Ahıskalı kardeşlerimizden, Kırım Tatarlarına kadar Türkler yaşıyor bölgede. Ancak Özbekler, Kırım Tatarlarını ve Ahıskalı kardeşlerimizi bölgeden kovdular. Türkiye yardım etmediği takdirde zor durumda kalmaya devam edecekler. Bunun için güçlü bir Türkiye lazım. Tarihten bu yana var olan göç süreci, bugün de devam ediyor. Kırım Tatarları, Rusya tarafından, Almanya ile işbirliği yaptıkları gerekçesi ile göç ettirilmişlerdir. Rusya’da federasyonun kalkması halinde, üniter bir Rusya’da, özerk Türk bölgeleri bir takım haklardan yoksun kalacaklardır. Yüz 140 milyonluk bir Rusya karşısında, 15-20 milyonluk bir Türk nüfus. Türklerde ise en büyük nüfusu Tatarlar oluşturuyor. Ancak kendi cumhuriyetlerinde neredeyse azınlık durumundalar. Başkurdistan’da da yaklaşık 1 milyon Tatar yaşıyor. Çuvaşların, Hıristiyan olmaları ve dillerinin de biraz uzak olması sebebi ile bizimle anlaşmaları zor. Ama diğerleri ile anlaşabilirsiniz. Çünkü bunlar, zaten, İsmail Gaspıralı döneminde ‘dilde, fikirde, işte birlik’ düsturundan etkilenmişlerdir. Sibirya konusunda Türkiye’deki cahillik hala devam ediyor. Yerel araştırmalar yok. Azerbaycan bölgesini iyi biliyoruz ki, ‘bir millet, iki devlet’ anlayışı hakimdir. Türkmenistan ile ilişkilerimiz iyi. Kazakistan ile Nazarbay başkanlığında oldukça iyi adımlar atıldı. Gözlemlediğim kadarıyla görev verdiklerinin çoğu genç. Türkiye ile en sıcak ilişkilerin olduğu yerlerden biri. Ülke büyük ve nüfusu da az olduğu için, Kazak topraklarının bir kısmını Rusya istiyor. En son üç yılda Kırgızistan’da yaşadım. İlginç bir ülke. Hem Rusya’nın, hem de ABD’nin –iki süpergücün de- askeri üssü var. Çok yardım alan bir yer. İnsanları çalışmayı pek sevmiyor. Orada Türkiye’nin üniversitesi var. Türkiye, her yıl yatırım yapıyor. Dünya içme suyu rezervlerinin en büyük sahibi Kırgızistan. Doğu Türkistan’a da gitmek nasip oldu. Kaşgar’ı, Urumçi’yi gördüm. Nüfus dengesi, Çin’den dolayı tamamen bozulmuş. Güneyden kuzeye sürekli bir göç var, fakirlik var. Çin’in yasaları gereği, birden fazla olan çocukların kimliği yok. Bunların doğurduğu önemli sorunlar var. Kaşgar’da, Oktay Kaynarca’yı, Polat Alemdar’ı çok seviyorlar. Türk dizilerini çok seviyor Uygurlar. Kırgızistan da o kadar çok görmedim, ancak, Tacikistan’da, Kazakistan’da, Doğu Türkistan’da, buraya hayranlık var. Son yıllarda Türkiye’de güzel gelişmeler var. Ancak hala Kafkasya’yı, Sibirya’yı çok iyi bilmiyoruz. Tacikistan üzerine hiçbir çalışma yok. Sadece bir tane, galiba son bağımsızlıkla ilgili bir tez yapılmış. Türkmenistan’ı da çok fazla bilmiyoruz. Radloff, önemli tarihçilerden biridir. On yıl Altaylarda, kabileler arasında yaşamıştır. Gidin, görün oraları. İmkan yaratın ve kalın bir dönem.” dedi.