Saygıdeğer Hanımefendiler ve Beyefendiler, Türk Ocakları İstanbul Şubesi’nce 8 Mart Dünya Kadınlar Günü münasebetiyle hazırladığımız konser programımızı http://yayin.istanbulturkocagi.org bağlantısından izleyebilrisiniz
“İnsanlar içinde hareketlerin iyisini bırakarak kötüsüne dadananlardan, zerre kadar haklı görülmeyecek olan kimseler, iyiyi kötüden ayırt edebildikleri halde kötüyü uygulayanlardır...”
Bazı kişiler vardır ki; yaptıkları çalışmalarla insanlığın önünü açmalarına rağmen tarihin derinliklerinde kalmış, konunun uzmanları tarafından dahi hatırlanmakta güçlük çekildiği için unutulmuşlar arasına karışmışlardır. Dünkü yazımda söz ettiğim, “Kelile ve Dimne”yi her okuyuşumda, İbnü’l Mukaffa’yı hatırlar ve rahmetle anarım.
Muhtemelen 720 veya 724 tarihinde İran’ın Cûr/ Fîrûzâbâd kasabasında doğan ve ilk eğitimini Cûr’da Fars kültürü ve Mecûsî geleneğine göre alan İbnü’l Mukaffa, daha sonra Basra’da Arap geleneğine uygun olarak eğitimini sürdürür. Kısa süre içinde başta Arap dili ve edebiyatı olmak üzere Fars, Hint ve Grek kültürleri hakkında geniş bilgi sahibi olur.
Memuriyet hayatına katiplikle başlayan İbnü’l Mukaffa, Emeviler döneminin sonlarına doğru Irak Valisi ile Basra ve Kûfe valilerinin katipliğini yapar. Abbasiler döneminde, Halife Mansûr’un isteği üzerine daha önceki dönemlerde Farsça’ya çevrilmiş bazı Grek klasiklerini, Farsça’dan Arapça’ya tercüme eder. Kirman Valisi İsa b. Ali’nin hizmetinde iken Mani ve Mezdek dinleriyle karışık Mecûsî inancını terk ederek, İslâmiyeti kabul eder, adını Abdullah b. Mukaffa olarak değiştirir ve genel kabule göre 759 yılında Basra’da öldürülür.
İbnü’l Mukaffa’nın katlediliş sebeplerini araştıran yazarlar onun “Risâletü’ş-şahabe” isimli eserinde Abbasiler’in siyasetini ve Halife Mansur’un idaresini açıkça eleştirmesinin, hatta bu risalenin Abbasi idaresine karşı bir ihtilal beyannamesi olarak değerlendirilmesinin rol oynadığını söylemektedirler.
“Dağlardan maksat bilginler, ilaçtan maksat şifa veren söz, ölüden maksat bilginlerin sözleriyle canlanan cahillerdir...”
Muhtemelen III. yüzyılda Hint hüküm- darlarından birinin oğullarını eğitmekle görevlendirdiği bir Vişnu rahibi tarafından şehzadeler için hazırlanan “Pançatantra” (beş düşündürücü nasihat) adlı kitap, daha çok tanınan ismini Karataka ve Damanaka adıyla anılan iki çakal kardeşten almaktadır (Pehlevice Kelileg ve Dimneg). İbnü’l Mukaffa (ö. 759) tarafından “Kelile ve Dimne” adıyla Arapça’ya tercüme edilen bu kitap hemen hemen tüm dünya dillerine çevrilmiş olup, yüz yıllardır okunmaktadır.
Soner Yalçın, Türk basınının “araştırmacı-gazeteci“ lik dalında en başarılı kalemlerinden biridir. Yakın tarihimizle ilgili konuların, olayların ve şahısların değişik yönlerden anlatıldığı, ilgiyle okunan çok sayıda kitabı ve yazıları vardır. Marksist ve sosyalisttir, ulusalcıdır. Doğal olarak olaylara ve konulara genellikle bu açıdan bakar ve yorumlar. Ancak 29 Ocak’taki “Kürsüdeki Hanım” başlıklı yazısı fikri ve siyasi taraftarlığın sınırlarını da aşıyor, tarihi ve toplumsal gerçeklerin ideolojik bir taassup duygusuyla reddi anlamına geliyor.
Soner Yalçın Nursumangül Abdürreşid isimli Doğu Türkistan’lı genç kızın İYİ Parti’nin Meclis Grubu’ndaki konuşmasında söylediklerinin kesinlikle doğru olmadığını düşünüyor; daha ötesinde bunların Çin’e yönelik CIA kaynaklı dezenformasyon faaliyetlerinin bir parçası olduğunu, benzerinin Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı da uygulandığını iddia ediyor: “Sovyetler Birliği’ne yapılan espiyonaj-dezenformasyon faaliyetleri bugün Uygurlar üzerinden Çin’e yapılmıyor mu?”