Türk Ocaklarının kuruluşunun 100. yıldönümü vesilesi ile Türk Ocağı İstanbul şubesince düzenlenen “Büyük Türkiye’ye Doğru” sempozyum serisinin dördüncüsü, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan’ın katılımları ile 24 Aralık 2011 tarihinde İstanbul Ticaret Odası’nda gerçekleştirildi.
Üç oturum halinde düzenlenen sempozyumun açılışını “Başlangıçta korumacı bir iktisadi anlayış vardı. Milli İktisat Politikası arzu edildi. Ama bugün artık onlar gereken sonucu verdi ve belli bir büyüklüğe ulaştık. Şimdi artık Türk müteşebbisinin, ilim âleminin, teknoloji üretenlerin hedefi, yeni, büyük markalar ortaya çıkarmak olmalıdır. Artık, hepimiz sadece Türkiye için değil, bütün dünya için düşünen, bütün dünya için üreten, bütün dünya için gayret gösteren bir insan olmalıyız, fert olmalıyız. Dünyanın bugün geldiği noktada, kan var, gözyaşı var, adaletsizlik var. Ama bizim tecrübemizde insanı eşref-i mahlûkat sayan bir anlayış, insanı her şeyin merkezine oturtan bir anlayış var ve bu anlayışa insanlığın ihtiyacı var. Ümit ediyorum ki, kısa zamanda bu tecrübe, sistemleştirilip insanlığın önüne bir model olarak konulacaktır. Bu toplantıların maksadı odur.” sözleri ile başlayarak yapan İstanbul Şubesi Başkanı Dr. Cezmi Bayram’ın ve Türk Ocaklarını sadece bir sivil toplum örgütü olarak görmenin büyük bir eksiklik olacağını, Türk Ocaklarının varlığı ve faaliyetlerinin, millî şuurun toplumsal yaşamdaki en belirgin ve en güçlü örneği olduğunu vurgulayan İstanbul Ticaret Odası adına konuşmasını yapan Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sayın Dursun Topçu’nun ardından, kürsüyü, Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan devraldı.
İstanbul Türk Ocağı olarak düzenlediğimiz 100. yıl sohbetlerinde bu hafta, “Türkiye’nin Anayasa Meselesi”ni konuşmak üzere Yrd. Doç. Dr. Engin Selçuk’u ağırladık.
Günümüz anayasa yapım sürecine değinmeden evvel, anayasa ve devlet konularını genel olarak ele alan Selçuk, şunları söyledi: “Devlet, gözle görülemez; ancak her zaman vardır. Devleti, fizikî unsurlara yahut insan unsuruna indirgeyemezsiniz. Tıpkı devlet gibi, hiç kimsenin göremediği başka bir kavram daha var: sivil toplum. Devlet ne yapar? İlişki biçimlerinin her birine el atar ve bunları düzenler. Bazen ilişki biçimlerinde değişikliğe gitmek gerekir. Bizim kavrayışımızda devlet eşittir, hukuktur.
İstanbul Türk Ocağı 100. Yıl sohbetlerinde bu hafta, ‘’Arap Baharı ve Türk Dış Siyaseti’’ konusundaki düşüncelerini paylaşmak üzere Şehir Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’yı ağırladık.
Türk Ocağı İstanbul şubesi başkanımız Dr. Cezmi Bayram’ın kendisini takdiminin ardından, ‘’Sizin şahsınızda Türk Ocaklarının yüzüncü yılını tebrik ediyorum. Ne güzel ki yüz yıllık şanlı bir geçmişi var. Siz de gurur duyuyorsunuzdur. Yüz yıllık geçmişten bugüne herkes aynı başarı ile çıkamadı. Arap dünyası da bunlardan biridir.’’ sözleri ile başlayan konuşmasına Çetinsaya, şöyle devam etti:
|
Türk Ocakları’nın 100. yılı vesilesi ile İstanbul şubesi olarak, düzenlediğimiz “Büyük Türkiye’ye Doğru” sempozyum serisinin üçüncüsünü, “Ziya Gökalp’ten Erol Güngör’e Milliyetçilik, Kültür, Medeniyet” başlığı altında, 19 Kasım 2011 tarihinde Fatih Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleştirdik.
İki oturum halinde düzenlediğimiz sempozyumun açılış konuşmasını, Türk Ocakları İstanbul şubesi başkanımız Sayın Dr. Cezmi Bayram yaptı. Konuşmasında, batının artık dünyaya söyleyecek sözünün tükendiğini, öyleyse yeni dönem milliyetçiliğimizin çerçevesini çizecek olan ‘medeniyet’ kavramının batının taklidi olarak değil, yeni bir ses, yeni bir söz getiren bir şekilde esaslarını ortaya koymak gerekliliğini ifade eden Bayram, “Eğer biz milletimizin önüne böyle bir büyük hedefi, yeni kızıl elmayı koymazsak, bu millet enerjisi yüksek bir millettir, toplanan bu enerji milletin kendisine zarar verir. Yani kendisini imha eder. O halde bu enerjinin, milletimizin kendisini imha etmesi olarak değil de, insanlığa yeni bir mesaj olarak, mesajın ifadesi ve onu gerçekleştirme olarak tezahür etmesini istiyorsak, bu medeniyet tasavvurumuzun üzerinde durmak, bunun esaslarını belirtmek gerekir. Burada da hedefimiz sadece Türkiye değildir, sadece Türk dünyası değildir, sadece İslam dünyası değildir; bütün insanlıktır. Türkiye yeniden küresel bir güç olacaksa, Türkiye yeniden cihan devletleri arasında gerçekten tarihine yaraşır bir mevkii kazanacaksa, bu ancak bütün insanlığı kucaklamak ve bütün insanlığa hitap eden yeni bir sözle mümkündür.” dedi ve kürsüyü, Meclis Başkanımız Sayın Cemil Çiçek’e bıraktı.
Çiçek, Osmanlı’nın inkıraz döneminde münevverlerimizin yüklendikleri misyon üzerinde durmasının ardından, Bayram ile aynı duygu ve düşünceleri paylaşarak şunları söyledi: “Eğer yeniden yücelmemiz söz konusu olacaksa, bunun kaynağı siyaset değil, düşünce hayatıdır. Siyaset, ekonomi için, askeri doktrinler için, kentleşme için, turizm için, sağlık hizmetleri için uygun ortam yaratma potansiyeline sahiptir. Ama siyaset birleştirdiği kadar, ayrıştırır da. Siyasetin yön verdiği bir toplum olmaktan çok, siyasete yön veren bir toplum olmalıyız. Milli varlığımızı ve kültürel kimliğimizi yeni bir medeniyet tasavvuru yaratarak sürdürebileceğimizi kabul etmek zorundayız. Kendi kültür kaynaklarımızdan beslendiğimiz takdirde, siyasi iktidarların erişemeyecekleri hedeflere, toplum olarak çok daha hızlı erişiriz. Bu konuda esas görev, düşünce insanlarımızındır. Aydınlarımız, yazarlarımız, sivil toplum önderlerimiz, grup liderlerimiz, sanatçılarımız, bu sorumluluğun bilincinde olmak zorundadırlar. Çünkü, medeniyet düşünen, yazan, çizen ve zihinleri işleyen sanatçıların, aydınların işidir. Eğer bu silkelenmeyi gerçekleştirebilirsek, yeniden yücelmemiz kaçınılmaz olacaktır.” dedi.
Oturum başkanlığını Prof. Dr. Ali Akyıldız’ın yaptığı ilk oturumda, ilk söz, “Türk Kavramının Derinliği”ni ele alacak olan S. Seyfi Öğün’e aitti. Konuşmasında etnomanya çılgınlığını ve Türkçenin kendi halinde yaşanmasına izin verilmeyerek seksen bin kelimeden iki yüz- üç yüz kelimeye indirgenmesini eleştiren Öğün, “Milliyetçiliği eğer biz Avrupaî ölçeklerde ele alırsak, o sonradan olma milletlerden biri gibi oluruz. Halbuki biz, sonradan olma değiliz, sonradan görme değiliz. Onların bizden öğreneceği şeyler var. Bir millet olmak nasıl bir şeydir? Bunun tarihsel derinliği nedir? Bu sorulara bir tek cevap verilecekse dünyada –bir tek cevabı var-, kesinlikle Türk milletidir. Bunu söylerken buraları kastediyorum. Belki Asya içlerinden Çin de buna ortak olur, bilemem. Bu büyük havzada –Yakındoğu mu diyeceğiz, Ortadoğu mu diyeceğiz, Avrasya mı diyeceğiz- bunu dolduran tek bir kavram vardır: Türk milleti. Biz kendimizi öyle hissetmeden bile o öyledir. Yeri geldi, bize rağmen öyle ve hala öyle. Bunun, -dediğimiz gibi- bir başka yolu yok.” dedi. İkinci oturum, Öğün’ün ardından, Prof. Dr. İsmail Yakıt’ın “Günümüzde Din ve Milliyet Tartışmaları” , Doç. Dr. İsmail Taş’ın “Ziya Gökalp’in Dilde Türkçülük-İslamcılık-Çağdaşlık Düşüncesinin tenkidi” ve Doç. Dr. Yıldız Akpolat’ın “Türkiye’de Milliyetçilik Sosyolojisi” tebliğleri ile son buldu.
İkinci oturumun başkanlığını Prof. Dr. Musa Taşdelen yürüttü. Oturumun ilk konuşmacısı Prof. Dr. Tahsin Görgün, “Türkiye’de Toplum ve Siyaset” konulu tebliğini sundu. “Toplumsuz bir siyasetten, siyasetsiz bir topluma gidiş mi?” sorusunun cevabını aradı ve modern dönemin ayırıcı hususiyetini, hem batı dünyasında hem de Türkiye’de, siyasetin, teoloji ve metafiziği ikame etmesi olarak tespit etti.
Yard. Doç Dr. Uğur Dolgun’un “21. Yüzyılda Değişen Milliyetçilik Anlayışları”, Prof. Dr. Mehmet Bayraktar’ın “Tarih Şuuru ve Gelecek” ve Dr. Yusuf Kaplan’ın “Medeniyet Tasavvurumuz” tebliğlerini mütakiben Türk Ocakları İstanbul şubesi başkanımız Dr. Cezmi Bayram, kapanış konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıktı.